Sosyal Medya Hesapları




GÜZEL TÜRKÇEMİZE SAHİP ÇIKALIM...
İSKİ ve DSİ Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı vazifelerinde ülkemize uzun yıllar hizmet etme imkânı bulan biri olarak, genellikle benim çevre, su ve inşaat üzerine olan çalışmalarım bilinmektedir. Ben aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü de tamamlamış biriyim. Bu sebeple tarih ve Türkçe konusunda merakım ve hassasiyetim fazlaca bulunmaktadır. Özellikle güzel Türkçemizin düzgün kullanılması adına elimden gelen hassasiyeti göstermeye çalışırım.
Karamanoğlu Mehmet Beyi sizler yakından tanıyorsunuz ancak tekrar hatırlamakta fayda görüyorum. Karamanoğlu Mehmet Bey, Karamanoğlu Beyliğinin kurucusu ve ilk hükümdarıdır. Mehmet Bey askerî ve idarî yönden bilgili bir devlet adamı idi. İlim adamlarını etrafına toplamış ve onlara büyük değer vermiştir.
Malum olduğu üzere 13 Mayıs 1277 tarihinde Karamanoğlu Beyliği Hükümdarı Mehmet Bey bir ferman yayımlıyor. Bu ferman Türkçenin kaderini değiştiriyor. "Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya." fermanıyla Türk tarihine damgasını vuruyor. Bu tarih, her yıl “Dil Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Karamanoğlu Mehmet Bey’i rahmet ve minnetle yâd ediyorum.

Ülkemiz, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış bir ülkedir. Anadolumuz, bu yönüyle çok zengin bir kültüre sahiptir. Dolayısıyla bu zengin kültürün korunması, geliştirilmesi ve gelecek nesillere aktarılması çok önemlidir. Kültürümüzü oluşturan en önemli faktörlerden san’at eserlerinin önemini hepimiz gayet iyi biliyoruz. Özellikle son yıllarda ülke çapında sanat eserlerinin korunması ve ehemmiyetinin daha iyi anlaşılması için çok önemli çalışmalar yapılmıştır. Ancak kültürün, en önemli sac ayaklarından biri de dil yani lisandır. Maalesef zengin kültürümüzün taşıyıcısı olan dile gereken ehemmiyeti vermiyoruz.
Kültür, dil kalıbında şekillenir, dil kabında gelecek nesillere aktarılır. Dil olmadan insan, aile, toplum, millet, kültür ve medeniyet de olmaz. Çinli mütefekkir Konfüçyus'a sorarlar, bir memleketi idare etmeye çağrılsaydın, yapacağınız ilk iş ne olur? Büyük filozof, “İşe dil ile başlar, önce dili düzeltirdim.” demiştir.
Dil düzgün olmazsa, kelimeler, düşünceyi düzgün bir şekilde anlatamaz. Düşünceler iyi anlatamazsa yapılması gereken vazifeler yapılamaz. Gereken yapılmazsa, ahlak ve kültür bozulur. Ahlak ve kültür bozulursa, adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa; halk güçsüz duruma düşer. İşte bunun için hiçbir şey, dil kadar önemli değildir. Diline sahip çıkmayan, koruyamayan, zenginleştirmeyen milletler, kökleri kuruyan ağaçlar gibi esen rüzgârlarda yıkılmaya mahkûmdur. Edebiyatımızın değerli isimlerinin, dilin ehemmiyetine binaen söyledikleri sözler ne kadar da manidardır.
Peyami Safa; “Dilini kaybeden millet her şeyini kaybetmiştir” diyor.
Yahya Kemal Beyatlı; “Bu dil ağzımda annemin sütüdür.”
Fazıl Hüsnü Dağlarca; “Türkçem, benim ses bayrağım!”
Ziya Gökalp; “Başka dile uymaz annenin sesi. Her sözün ararsan vardır Türkçesi”
Oktay Sinanoğlu; “Türkçe Giderse Türkiye Gider!”
Oktay Sinanoğlu; “Önümüzde iki yol var: Ya uyanıp dilimizi koruyacağız, ya da iki nesil sonra Türkiye diye bir ülke, Türkçe diye bir dil kalmayacağını kabul edeceğiz! Seçim sizin!
Mevlana; “Dili ve sözü bir olmayan kimsenin, yüz dili bile olsa o yine dilsiz sayılır.”
Namık Kemal; “Dil öyle taş kovuğunda yetişen incir ağaçları gibi; kendi kendine büyümez.”
Şemseddin Sami; “Bir lisan ne kadar kolay olursa, onunla konuşanlar için o kadar büyük bir nimettir, çünkü o kadar kolay öğrenilip çeşitli ilimler ve fenlerle, diğer dillerin tahsiline vakit kalmış olur.”

Dil, bir milletin en önemli milli unsurlarından biridir. Türkçemize sahip çıkmak hayati öneme haizdir. Yaşayan bir varlık olan dilimizi beslemek, korumak ve geliştirmek hepimizin ortak vazifesidir. Teknolojinin hızla ilerlediği, dijitalleşmenin hayatın her alanına sirayet ettiği bir dünyada, dilimizi bütün hususiyetleri ile muhafaza etmeliyiz.
Gençler, bir asır önce vefat eden dedelerinin mezar taşını dahi okuyup, anlamaz durumdadırlar. Çoğu insan, bırakın Yahya Kemal'i, Ömer Seyfettin, Fuat Köprülü, Necip Fazıl'ı, Peyami Safa'yı, Tanpınar'ı dahi sözlük yardımı olmadan anlayamıyor. Sosyal medya dili ve plaza dili ile bu tablo, daha da kötüleşmektedir. Forward etmek, set etmek, aksiyon almak gibi ne İngilizceye, ne de Türkçe'ye uyan bir dil ortaya çıkmıştır. Ne olduğu bilinmeyen harf yığınları, sosyal medyayı istila etmiştir. Lisanımızda müstevlilerin adeta mahkûmu durumundayız. Lisanımızla oynanması ve yerleşmiş köklü kelimelerin atılarak yabancı, uydurma kelimelerin yerleştirilmesi bizi köklerimizden koparmak isteyen yabancıların (batılılar) bir oyunudur.
Lisanımıza niçin suikast düzenleniyor. Bunun sebeplerini kısaca hülasa edersek,
Orta Asya Türklüğü ile aramızdaki lisan bütünlüğünü bozmak, böylece Türk Dünyası ile aramızdaki bağları zayıflatmak. Nitekim Azerbaycan dışında diğer Türk illeri ile maalesef tercüman kullanarak anlaşabiliyoruz.
Nesiller arasındaki köklü bağları koparmak. Nitekim dedenin söylediklerini torunları anlamamaktadır. Ayrıca bir kişi doğduğu tarihte basılan bir kitabı anlamakta güçlük çekmektedir. Hâlbuki 400 yıl önce yazılan Shakespeare’in eserlerini her İngiliz okuyabilir ve anlayabilir.
Dinimizle bağlantılı olan kelimelerin unutturulup gençliğin dini terimleri yani ıstılahları öğrenmesini engellemek, böylece dini bağları zayıflatmak.
Güzel Türkçemizin köklerini bozmak ve dallarını kesmek suretiyle şiir, roman ve düşünce lisanı olmaktan çıkarmak böylece kültür erozyonuna maruz bırakmak. Bir hadiseyi inceliklerine göre teferruatta anlatan pek çok kelime yerine bir tek kelimeyle ifade etmek. Misal olarak harp, muhabere, mücadele, mücahede, cihat, müsademe, kital, cihat, kavga gibi her biri farklı mana yükleyen kelimeleri atarak, yerine savaş tilciğini yerleştirmek anlatımdaki mana derinliğini yok etmektedir.
Her biri zaman içinde mana derinliği ve ufuk kazanmış olan kelimeler yerine özenti gereği batıdan gelen veya uydurulan kelimeleri kullanmak Güzel Türkçemize yapılan en büyük ihanettir. Kaldırım yerine tretuvar demek, ne oluyor.
Türkçemize has cümle kullanımı da devrik cümle veya bir fasıldaki yani paragraftaki kısır kelimelerin kullanılması anlamayı güçleştirmektedir. Bir müdürün yazdığı bir paragraflık yazıda 14 defa neden kelimesini kullanmış olduğunu hayretle müşahede etmiştim. Bu sebeple, bundan dolayı, bu yüzden, bunun için gibi farklı kelimeler kullanabileceği yerde hep bu nedenle yazmıştı.
Bugün dili etkin ve doğru kullanan kişiler yadırganırken, uydurukça kelimelerle konuştuğunu zannedenler takdir görür olmuştur. Dilimizi, bu uydurukça kelimelere karşı muhafaza etmeliyiz. Bunun için ailelere ve üniversitelerimize büyük mes’uliyetler düşmektedir.
Bir başka önemli mes’ele de cadde boylarında dükkânların tabelaları. Caddelerde dolaştığınız zaman, dükkânlara, marketlere baktığınızda bizim dil nerede diye soruyorsunuz. Bambaşka şeyler var tabelalarda. Tabelaya bakarak dükkânın ne tür bir iş yeri olduğunu anlayamıyorsunuz.
Dilimizin ehemmiyetini kaybettiğimiz anda biz kendimizi kaybetmiş oluruz. Maalesef bir batı özentisi var içimizde. Kendi dilimizin zenginliklerini bir kenara bırakıp ne olduğu belli olmayan bir dil konuşur olduk. Misal olarak spor salonlarına, batıdaki Arena demeyi maharet olarak görüyoruz. Arena batıda hayvanların yarıştırıldığı alanlara verilen isimdir.
Bir külliye içerisinde satılacak veya kiraya verilecek konut için verilen ilanda, uydurukça kelimeler kullanıldığında talebin daha fazla olduğunu görmek ne kadar üzücü bir durum. Misal olarak Akasya ismindeki bir yerleşke içerisindeki bir konut ilanında; “Park Akasya” veya "Akasya Park” şeklinde verilen ilanın, Akasya Evleri şeklinde verilen ilana nazaran daha fazla rağbet gördüğü söyleniyor.
Esasen bu durum içimizdeki batı özentisinin dışa sirayet etmesidir. Dil, değişmez, sabittir demek istemiyorum. Dil de yeniliğe, gelişime açıktır. Hatta bu durum dilin zenginliğini de arttırır. Kelimeler, bir ağacın yaprakları gibidir. Dökülenlerin yerine yenilerinin gelmesi son derece normaldir. Ancak o ağacı sallayarak yapraklarını dökmemek kaydıyla.
Dilimiz Türkçe çok zengin bir dildir. Dünya’nın en eski dillerinden biridir. Türk Milleti olarak milattan önceki döneme kadar uzanan 2 bin 200 yıllık kesintisiz bir devlet geleneğinden gelmemizi dilimize, dil ile ifade ettiğimiz sözümüze, sözlerimizle nesilden nesile aktardığımız değerlerimize borçluyuz. Öyle ki dil, kültürün ve medeniyetin köşe taşıdır desek yeridir. Dilini kaybeden bir toplumun, diğer değerlerini koruması çok zordur, hatta mümkün değildir. Bunun için, kültürlere ve medeniyetlere saldırılar önce nereden başlıyor? Dilden başlıyor. Dilini aldığı anda da o milleti çökertiyor.
Goethe, ‘Bir millete, o milletin diliyle oynamaktan daha büyük suikast olamaz’ diyor. Biz işte böyle bir suikasta maruz kalmış bir milletiz. Bu saldırı, dilimizle birlikte, onun mütemmim cüzü olan şahsiyetimizi, millî karakterimizi de hedef almıştır. Esasen, Türkçenin ne uydurukça olarak karşımıza çıkan sun’i teneffüslere ne de ifrat ve tefrit alameti olan diğer dillerin kuralsız istilasına ihtiyacı vardır. Dilimizin tek ihtiyacı, onun kıymetini bilecek insanlar ve kurumlardır.
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlük’ündeki kelime sayısı 600.000’i üzerindedir. İngilizcenin en gelişmiş basılı sözlüğü ise ancak 230.000 civarında kelimeden oluşmaktadır. Türkçenin en eski 2 büyük kaynağından biri olan Dîvânu Lugâti’t-Türk eserini kültürümüze kazandıran Kâşgarlı Mahmud’u rahmetle yâd ediyorum. Diğer önemli eserimiz olan Kutadgu Bilig gibi bir hazineyi bizlere miras bırakan Yusuf Has Hacib’i de, aynı şekilde rahmetle yâd ediyorum.
Dünyanın en iyi dilbilimcisi olarak gösterilen, 35 dil bilen Belçikalı dilbilimci Johan Vandewalle, Türkçe’ye olan hayranlığını şöyle ifade etmiştir:
“Türkçenin en hayran olduğum yanı yapısı. Matematik dil yapısı beni büyülüyor. Satranç gibi, kuralları az ve istisnasız, ama imkânları sınırsız.
Halbuki, batı dillerinde kuralların uygulanabilirliğinin her zaman bir sınırı vardır.
Anadili Türkçe olan bir kişinin kısa cümlelerle düşündüğü, konuşma anında ise bu kısa cümleleri çeşitli yollarla birbirine bağlayarak karmaşık yapılar kurduğunu ifade etmiştir.
Farklı dil gruplarına ait birçok dili incelediğim halde şimdiye kadar hiçbir dilde beni Türkçe’deki karmaşık cümle yapıları kadar büyüleyen bir yapıya rastlamadığımı söyleyebilirim.”
Ünlü İngiliz bilgini Max Müller, Dilbilim kitabında şöyle diyor... “Bir Türkçe grameri okumak bile gerçek bir zevktir.
Bilim insanı Oktay Sinanoğlu... "Dilimizi inceleyen pek çok dil bilimci, yüksek perdeden seslendirmese de, bilim yapmaya en uygun dilin Türkçe olduğunun farkındadır. Çünkü matematiğe en çok benzeyen dil; bilim yapmaya en uygun dildir. Bu da Türkçedir."
Hayatı, maddi ve manevi dünyamızı anlamlandırdığımız Türkçemiz, dünyanın en kadim, en yaygın dillerinden biri olarak en büyük zenginliklerimizdendir. Dünyanın sayılı dilleri arasında yer alan Türk dili, milli ruhun oluşmasında, milli kimliğin kazanılmasında ve yaşatılmasında temel bir unsurdur. Bu sebeple bu zengin mirasımızı koruyarak gelecek nesillere aktarmak her birimizin üzerine düşen bir mes’uliyettir.
Dilimizle birlikte millî ruhumuzun da zayıfladığı gerçeğini kabul etmeli ve bu konudaki tedbirleri ona göre hep birlikte almalıyız. Dilimizin zenginliklerinin tamamını kucaklayan bir anlayışla Türkçemize sahip çıkacağız.
Yunus Emre'den Köroğlu'na, Yahya Kemal'den Necip Fazıl'a, Aşık Veysel'den Neşet Ertaş'a, Türkçenin güzelliklerinin ulaşmasına vesile olan bütün söz ustalarını, gönül erlerini, kalem ve kelam erbabını minnetle yad ediyorum.
